Soner Gogua: Diyaspora Konusu Sağlam Bir Zemine Oturmalı

“Abhaz-İnform” röportajı

Ekonomik ortamın ağırlaştığı dönemlerde sosyal yardım faaliyetlerini organize etmek çok daha gereklidir diye düşünülür. Yaşadığımız dönemde devlet çatısı altında bulunmayan vakıfların bütçeleri oluşurken de çeşitli sorunlarla karşılaşıldığı muhakkak. 2015 yılı içerisinde kurulan “Uluslararası Apsny Vakfı” yönetimi, yerel firmalar ve diyasporanın da katkısı ile kısa bir süre içerisinde hedeflerine ulaşma yolunda ciddi bir başarı sergiledi. Bu yüzden bizler de Vakfın kuruluş safhası ve hedefleri hakkında “Uluslararası Apsny Vakfı” başkanı Soner Gogua ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

S.Gogua: Devletten bağımsız uluslararası bir fon oluşturulması fikri devletimizin kurucu cumhurbaşkanımız Vladislav Ardzınba zamanından beri konuşulmakta olan bir konuydu. Ben başından beri bunun neden devletten bağımsız bir yapılanma olması gerektiğini gayet iyi anlamaktaydım, zira devletimiz çok ulusluydu ve etnik bir ayırım yapması doğru olmazdı, oysaki biz öncelikle sadece halkımızı düşünmek zorundaydık.

Her birimiz, halkımızın karşı karşıya bulunduğu sorunları gayet iyi bilmekteyiz. Bunların başında en öncelikli olanı ulusal varlığımızın korunması, dilimizin, kültürümüzün ve tarihimizin yaşatılması. Vakfın kuruluşu için görüşmelerde bulunurken, yurtdışındaki diyasporamızın desteklerini de öngörmekteydik, sizlerin de bildiğiniz gibi bu gün Türkiye diyasporasında 500.000 civarında soydaşımız yaşamaktadır. Bunların dışında Suriye, Ürdün, Rusya ve çeşitli Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünya’nın bir çok köşesinde kardeşlerimiz yaşamaktalar.

Daha sonraları vakıf konusunu sırasıyla diğer cumhurbaşkanlarımız Sergey Bagapş ve Aleksandır Ankuab ile de konuşma fırsatı buldum, ancak ne yazık ki kuruluşu bir türlü gerçekleştiremedik.

Zira devlet başkanları ile aramızda ciddi görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Onlar, vakıf için önce finansal desteğin sağlanmasını olmazsa olmaz görüyor, ben ise önce vakfın kululması ve hedeflerinin ortaya konulması gerektiğini, finansal desteğin de bunun ardından sağlanabileceğini söylüyordum.

A-İ:  “Uluslararası Apsny Vakfı” hangi hadeflere yönelik olarak kuruldu?

S.Gogua: Öncelikli hedefmiz Abhazya’nın demografik yapısını iyileştirmek. Bizler çok iyi biliyoruz ki halkımızın sorunlarına biz sahip çıkmazsak, Paris, İstanbul veya Moskova’da yaşayanlar herhangi bir destek sunamazlar. Abhazya ile Rusya arasında stratejik bir ortaklık mevcut. Türkiye ile aramızda ise ekonomik bir işbirliği söz konusu. Elbette dostluk ilişkileri içerisinde bulunduğumuz başka ülkeler de var. Ancak, her ülkenin de kendi ulusal çıkarları bulunuyor. Evet bu gün ekonomik ve politik destek alıyoruz ve bunun için minnettarız. Ama, demografik sorunlar, dilimiz, kültürümüz ve ulusal geleneklerimizla ilgili sadece bize özel ve sadece bizim çözebileceğimiz sorunlarımız söz konusu.

Bu sorunlara bizler kendimiz çözüm üretmeliyiz. İşte vakfın kuruluş amacı bu düşünce. Demografik sorunlarımızın çözümüne katkı sunma amacıyla bizler bu gün bir çok Abhaz ailesine yardım elimzi uzatmaya çabalıyoruz, bu amaçla bir bütçe oluşturduk. Elbetteki şu anda Abhazya’da yaşayan vatandaşların tamamına ulaşabilecek güçte değiliz. Çünkü Ruslar, Rusya’dan; Ermeni’ler ise Ermenistan’dan yardım alabilmekteler.

Ve elbette konu sadece bu da değil...

Ben 24 yıldır Abhazya’da yaşamaktayım. Savaş dönemini burada geçirdim. Sonrasındaki  ekonomik ve politik süreçlerin hepisinde yer almaya gayret ettim. Ancak 2015 yılında ekonomik sıkıntı çekecek bir Abhaz ailesi olabileceğini düşünemezdim.

Son dönemlerde sık sık Abbaz köylerine ziyarette bulunuyoruz. Cigerda, Kutol, Lıkhnı gibi... bir çok köyümüzde sekiz dokuz çocuklu kalabalık aileler gördük, mutlu olduk, ancak çoğu ailelerin ekonomik sıkıntı içerisinde olmaları nedeniyle çocukların zor şartlar içerisinde yetişmekte olduklarını da üzüntüyle müşahade ettik.

Bu gün yurt dışındaki soydaşlarımızın anavatana döndürülmeleri sürecini yaşıyor, bununla ilgili yapılmakta olanları konuşuyoruz. Elbette tüm bunları yapmalıyız. Ben başından beri geriye dönüş politikalarına hep destek verdim. Ancak şu soruyu da her zaman soruyorum, ciddi ekonomik sıkıntı içerisinde olan buradaki ailelerin durumu ne olacak? Genel olarak nüfusumuza bir bakın, sonra da beyin felci hastası olan çocuklarımızın sayılarının nüfusa oranını bir düşünün! Sadece bu bile son derece önemli bir durumdur. Bunun dışında toplumu kemiren diğer hastalıkları, uyşturucu bağımlılığını, salgın hastalıkları ve bunlardan dolayı yaşamlarını yitirenleri gözünüzün önüne bir getirin...

Ya da evlenme çağına gelmiş ancak maddi sıkıntılardan dolayı evlenemeyenleri, işsizlikten dolayı türlü problemleri yaşamak durumunda olanları bir düşünün... Aslında söylenecek o kadar çok şey var ki... şimdi bütün bunlar çözümsüz dururken gelecekten nasıl bahsedelim. Ancak burada sorulması gereken bir soru daha bulunuyor, peki bütün bu sorunların çözümü kimin sorumluluğunda?

A-İ: Tabi ki her şeyden önce devletin sorumluluğunda...

S.Gogua: Katılıyorum. Ancak, devletin gücü yetersiz kalıyorsa ve her alana yetişemiyorsa? Bu durumda gücü yeten vatandaşlarımız neden problemlerin çözümü konusunda devlete omuz vermesinler? Ben Türkiye’den buraya geldiğimde çok gençtim. Ancak aradan uzun zaman geçti, şimdi ekonomik durumum fena değil, ayrıca ne kazanıyorsam halkım ve devletim sayesinde kazandığımı da biliyorum. O halde neden ben de üzerime düşeni yapmayayım? Ben 60 bin dolara araba alıp binerken yanıbaşımdaki komşum yiyecek bulamazsa bu ne derece doğru olur?

Bütün bu konularda kim yol gösterici olmalı? İşin kötüsü ulusal bir ideolojimiz de bulunmuyor, Apsuwarayı da bir gösteriş aracı olarak kullanıyor, yaşam biçimi olarak uygulamıyoruz.

A-İ: Bizde herkes politika konuşur...

S. Gogua: Önemli olan hangi politikaların konuşulduğu, manevi zenginliğimiz mi? Ya da milletvekillerimizi neden seçiyoruz? Halkımızın çıkarlarını korumaları için değil mi?

Bizler konuşmaktan çok vakıf çalışmalarıyla halkımızın sıkıntılarına kendi çapımızda derman olmaya ve devletin elinin uzanamadığı alanlara çeşitli projelerimizle ulaşmaya çalışıyoruz.

Bu gün bütün Abhaz aileler bebek sahibi olduklarında vakfımız adına annenin yeni doğan çocuğu için ihtiyaç duyduğu malzemeleri içeren bir hediye paketi ile kendierine ulaşıyoruz. Ben bu konuda çeşitli Avrupa ülkelerinin uygulamalarını da inceledim, bu yüzden de rahatlıkla söyleyebilirim ki bizim hediye paketimiz Avrupa ülkelerinin uygulamalarında verdiklerinden de çok daha kapsamlı ve kaliteli. Geçen yıl 300 aileye bu paketlerimiz ulaştı. Bu jestten dolayı ailelerin nasıl mutlu olduklarını ve ne güzel şözler söylediklerini görmeliydiniz. Bu yıl sayının iki katına çıkmasını arzuluyoruz. 2017 yılında ise hediye paketiyle birlikte finansal yardımda bulunmayı da düşünüyoruz. Hatta bu yardımın ailedeki çocuk sayısı arttıkça daha da artırılması söz konusu olacak.

Bir düşünün bakalım, devlet adına düzenlenen ziyafetleri. Ne kadar para harcanıyor? Bu tip sofralarda kişi başına en az 1000 ruble harcandığını göz önüne alarak, ekmek bile alamayacak durumda olanları düşünmemiz gerekmez mi?

İkinci projemiz kapsamında 2015 yılında her ay çok çocuklu bir aileleye ev eşyası yardımında bulunmaktaydık. Bu yıl her ay iki aileye yardım kararı aldık.

Üçüncü bir projemiz de yeni hizmete girmek üzere, buna göre; yine çok çocuklu ve maddi sıkıntı içerisinde olan ailelerin çocuklarına kıyafet ve eğitim malzemeleri yardımında bulunacağız. Proje kapsamında her ay 10 evladımzı mutlu etmeyi planladık.

Dördüncü bir projeyi de Aşana Vakfı ile birlikte yürütüyoruz. Bu proje kapsamında özellikle beyin felci hastası çocuklarımıza yardım etmeye çalışıyoruz. Ayrıca bu hastalığın nedenleri konusunda da bir çalışma başlatacağız. Zira hastalık genetik olabileceği gibi hamileleik dönemindaki veya doğum sırasındaki etkenlerden de kaynaklanabiliyor. Aileler için son derece güç ve maliyetli olan bu hastalığın, gerekli önlemler alındığı takdirde  büyük oranda azalacağı umudunu taşıyorum.

Abhazya’da bu gün için bu hastalığın tedavisi mümkün değil, sadece özel masaj uygulamaları yapılabiliyor. Ben kişisel olarak bu hastalıkla sık karşılaşmaya başlayınca bir araştırma yaptım ve Çin’de hasta çocukların ilk dönemlerinde (0-2 yaş arasında) %100 tedavi edilebildiklerini öğrendim. O halde bir çocuklarımızı neden Moskova’daki merkezler yerine buralara göndermeyelim?

Aşana Vakfı ile aramızdaki anlaşma uyarınca kendilerine her yıl 800.000 ruble yardımda bulunuyoruz. Bu destek beyin felci hastası çocuklarımızın tedavilerinde kullanılıyor.

Bütün bunların yanısıra, bu yıl içerisinde yurt dışından da uzmanları davet ederek seminer veya konferans düzenlemeyi, bu şekilde konuyu gündeme taşıyarak Çin’de bulunan tedavi merkezinin bir eşinin ülkemizde de açılmasını hedefliyoruz.

Vakıf olarak devletimizin iç ve dış politikalarına da destek vermeye gayret ediyoruz. Abhazya’nın önemli sorunları ile ilgili olarak yuvarlak masa toplantıları ve konferanslar düzenliyor. Bu alanda çeşitli kurumlarla işbirliği protokolleri imzalıyoruz. Ancak tabiki bütün bunların ana hedefi demografik sorunlarımızın halledilmesi.

Bizler devlerimizi niçin kuruyoruz ki her geçen gün sayımız giderek azalacaksa? Yeni doğan konusuna dikkatle bir eğilin bakalım, böyle giderse 30 yıl sonra Abhazya’daki Abhaz sayısı hangi düzeylerde olur? Bu yüzden demografik sorunlar ve çözümleri her zaman ana gündemimiz olmayı sürdürüyor.

A-İ: Son derece önemli konularla ilgilenmektesiniz. Peki bütün bunlar için maddi kaynağı nereden buluyorsunuz?

S.Gogua: Ta başından bu konuda kimseden maddi destek istememeyi kararlaştırdık ve bütçeyi kendi imkanlarımızla oluşturduk. Üç yıl kadar bu şekilde devam edersek, halkımız, parlamentomuz ve devletimizi yönetenler yaptıklarımıza şahit olurlar ve onlar da bize destek verirler diye umuyoruz. 2015 yılında sadece 8 ay faaliyet gösterdik. Bütçemiz 6.3 milyon ruble olarak gerçekleşti. 2016 yılında bütçemisi 11 milyon rubleye çıkardık. Elbette bütün bunlar çalışmalarımızı iki katına çıkaracağımızı gösteriyor. Bütün bu aşamada benim ortağı olduğum “Abhazmorprom” şirketi ana sponsorumuz durumunda. Zaten ben ve şirketim böyle bir destek sağlamazsak başkalarından nasıl  katkı bekleyebiliriz ki?

Tekrar ifade edeyim, kimseden herhangi bir destek talebinde bulunmadık. Ancak halkımızın çalışmalarımızı görüp, bizlere de güvenip kendi insiyatifleriyle destek sunacaklarına inanıyorum. Elbette dostlarım, arkadaşlarım ve diyasporadan çok sayıda kişi telefon ederek ne yapabileceklerini  de soruyorlar artık...

2016 yılında vakfın finansal kaynaklarında değişime de gidebileceğiz. Hatırlıyor musunuz yıllardır şöyle bir laf söylenirdi: “Diyasporada 500.000 insanımız var, birer dolar katkı verseler bile neler yapılır!” diye. Şimdi biz bunu SMS sistemi ile gerçekleştirme araştırmaları yapıyoruz.

Yüz binleri bulan Abhaz-Adıge diyasporası bu yolla desteklerini ortaya koyabilir. Ayda bir dolar katkıda bulunmak hiç bir insanımıza güç gelmez diye umuyorum. Ayrıca vakfın finansal kaynakları ve harcamaları sitemizde şeffaf bir şekilde yayınlandığından insanlar gönül rahatlığı içinde bu yardımların nerelere aktarıldığını da görebilecekler. Bu gün bile sitemize girerek kaynakları ve harcamaları açıkça incelemeniz mümkün.

A-İ: Böylesi bir durumda Türkiye’deki bankalarda hesap açmayı ve oradan Abhazya’ya aktarmaya neden düşünmediniz?

S.Gogua: Abhazya henüz Türkiye tarafından resmen tanınmadığı için Türk yasalarına göre bu durum sıkıntı yaratıyor. Bu yüzden en uygun çözüm SMS yoluyla destek sağlamak. Dediğim gibi bu konuda araştırmamız devam ediyor sonuçlandığında, halkımızın desteğinin de son derce ciddi olacağını düşünüyorum.

A-İ: Gördüğüm kadarıyla siz bu konuda diyasporaya oldukça güvenmektesiniz.

S.Gogua: Özellikle, evet.

A-İ: Sizin imkanlarınız yeterli, bu yüzden de sosyal yardımşlaşma konularına gönülden destek veriyorsunuz. Ama durumu iyi olan diğerleri neden vakfınıza ekonomik destekte bulunmuyorlar?

 S.Gogua: Ben kendi adıma konuşabilirim. Sosyal yardım projelerine harcadığım paralarla kendime yeni bir ev daha yapabilirim, ya da çok iyi bir araba... sürekli yurt dışına bir yerlere tatile gidip ailemle hoşça vakit de geçirebilirim, hatta oralarda da kendime bir konut alabilirim. Ama bütün bunlar beni mutlu etmeye yeter mi acaba?  O, yardım ettiğimiz çocukların gülen gözlerinden, ailelerinin sarfettiği sımsıcak sözleriden aldığım hazzı verebilir mi? Ya da tedavisine destek olduğumuz bir yavrumuzun sağlığına kavuşmasının sevincini, onun gülüşünün eşsiz güzelliğini, ailesinin mutluluk gözyaşlarındaki o tarifsiz keyfi bana hissettirebilir mi?

Ben Allah’a inanıyorum. Halkıma da güveniyorum. Bizim aramızda bulunan ve çocuklarını yurt dışındaki pahalı okullarda okutan, tatillerini de dünya’nın değişik köşelerinde geçiren insanlarımızın sayıları hiç de az değil.  Ama bütün bunlara sahipken eğer yakınınzdaki kişiler sıkıntı içinde yaşamaktaysalar bir değeri var mı? Ne yazık ki son zamanlarda yardımlaşma ve biribirimize acıma duygusunu önemli ölçüde yitirdik. Bu ne dine, ne apsuwaramıza, ne de insanlığa uyuyor.

Hepimizin daha iyi yaşama adına farklı farklı hedefleri bulunuyor. Ama her birimiz sahip olduklarımızın sadece % 5’ini bu tip dayanışma projelerine aktarırsak inanın kimseye dokunmaz. 

Ben çocuklardaki beyin felci hastalığı ile ilgilenmeye başladığımda şu konuyu da müşahade ettim. Varlıklı olmalarına rağmen bazı ailelerimiz ne yazık ki çaresizlik içerisinde ne yapacaklarını bilemez durumdaydılar. Bu yüzden sadece bilgilendirme çabalarımız bile son derece önemli.

Bu noktada devletin yapacaklarını beklemeden sivil insiyatifi harekete geçirmeliyiz. Çünkü devletimizin ekonomik gücünün ne durumda olduğu hepimizin malumu.

Bizler de bu anlamda kendimize güveniyoruz. Şimdiden önümüzdeki beş yılın bütçesini belirlemiş bulunmaktayız. Sponsorlarımız arasında %80 oranında “Abhazmorprom”, “Denta Medikal” ve “Khimpro” şirketleri bulunuyor. Hepimiz Abhazya vatandaşıyız ve başka hiç bir yerden yardım almadan kendi imkanlarımzla projelerimizi yürütüyoruz. Ancak önümüzdeki dönemde elbetteki diyasporamıza da güveniyoruz. Dünyanın her yerindeki soydaşlarımızın sayısı milyona yakın. İnanıyorum ki onlar da bu sosyal yardım projelerine gereken desteği verecekler, çünkü biz ortaya koyduğumuz çalışmalarla onları buna inandıracağız.

A-İ: Soner, sen savaş öncesi anavatana dönüş yapan soydaşlarımızdansın, bu tarafa gelirken bizlere bir konut  verilir mi acaba?  diye bir düşünceniz olduğunu bile sanmıyorum. Ancak son dönemde gelenler bu konuda sizden biraz farklı mı düşünüyorlar?

S.Gogua: Bunun nedeni geriye dönüş politikalarımızın sağlıklı bir zemine oturmuş olmaması. İnsanlarımız henüz anavatana dönmeden önce burası ile ilgili doğru olarak bilgilendirilmeliler. Bakın Suriye’den gelen kardeşlerimize ne kadar ciddi harcamalar yapılıyor, ancak buna rağmen bir çoğu burada kalmıyorlar. Hatta geldikleri yerde savaş olmasına rağmen o tarafa dönenler bile oldu. İnsanlara nereye geldikleri anlatılmalı. Burasının vatanları olduğu ve onların da Abhazya’ya karşı sorumlulukları olduğu ortaya konmalı. Sadece “Abhazya’ya dönün, gerisini de düşünmeyin, biz hallederiz” şeklinde bir yaklaşım bizi ileriye taşıyamaz.

Bizler diyasporamızı sadece sayımızı arttırmak için istemiyoruz. Çünkü zaten ne yapsak da sayımızın milyonlara ulaşmayacağını hepimiz biliyoruz.

Bizler her anlamda sağlıklı, eğitimli, yurtsever ve nitelikli bir toplum olmaya çalışıyoruz.

Bu yüzden de diyasporamıza daha ciddi yaklaşmalı ve onlara sadece doğruları aktararak yolumuza öyle devam etmeliyiz.

Bu gün için Abhazya’da 100.000 civarında Abhaz olduğunu biliyoruz. Bu sayının 15-20 yıl içerisinde 300-400 bin kişiye ulaşması mümkün mü? Bu yüzden toplumsal yapımızı güçlendirmeli, diyaspora potansiyelimizi de bu güce dahil etmeliyiz. Ayrıca eğitimli, sağlıklı, iyi yetişmiş ve yurtsever bir nesil yetiştirmeliyiz.

İşte devletin sahip olması gereken ideoloji de budur. Yurtsever dediğin tüm dünya için barış isteyen, ama vatan sevgisini de en üst düzeyde yaşayan kişidir.

A-İ: Yani geriye dönüşten daha çok içerideki kaynaklara mı yönelmek gerekiyor?

S.Gogua: Hayır, her ikisi bir birini tamamlamalı diyorum. Ayrıca daha önce de ifade ettiğim gibi ben geriye dönüşe nüfüs artışı bağlamında yaklaşmıyorum. Bu konuda da tarihi gerçekleri ortaya koymamız gerekiyor. Bu insanların ataları topraklarını kendi istekleriyle terketmediler. Bu yüzden onların geriye dönüşeri için gerekli ortamı sağlamak bizim boynumuzun borcudur. Ben sadece daha buraya adım atmadan ülkeleri ile ilgili doğru enforme edilmeleri gerektiğini söylüyorum.

Türkiye’den ve Suriye’den gelen soydaşlarımızla ilgili problemler gösterdi ki bu insanlar önceden doğru bilgilendirilseler belki de daha başından gelmeyecekler, ya da bilerek hazırlıklı geldikleri için hayal kırıklığına uğrayıp sorun yaşamayacaklar, devlet de boş yere emek, zaman ve para harcamamış olacaktı.

Bazıları burada sahip olduklarını satarak geriye dönme telaşını bile yaşadılar, oysaki biz ilk gelenler böyle bir beklenti içerisinde değildik, zaten elimizde hiç bir şeyimiz de yoktu, onun için her şeyi sıfırdan kendimiz oluşturduk ve bir yere geri dönmeyi de aklımıza getirmedik.

Bizim buraya ilk gelişimiz nasıl oldu bilir misiniz? Sakarya’da Kandit Tarba tarafından oluşturulan halk dahsları ekibine yazılarak... oysa çoğumuz bu konuda yetenekli, hatta istekli bile değildik. Ancak o dönemde bu tarafa ancak bu şekilde gelebileceğimiz için, amacımız uğruna ekip oyuncusu olup yola koyulduk.

Dernekte gece gündüz Abhazya konuşurduk. Bu yüzden de daha gelmeden önce adeta her şeyi öğrendiğimizden buraya geldiğimizde de gördüklerimiz bizi hiç yanıltmadı.

Savaş sırasında da aynen öyle oldu. Türkiyeden gençler kendi kararımızla ve gönüllü olarak buraya koştuk. Bir düşünün! Ya o zamanlar diyasporadan buraya kimse gelemeseydi? Öyle bir durumda bu gün bu konuları konuşuyor olabilir miydik? Hatta diyasporamızın böyle bir konuyu konuşmaya yüzü bile olabilir miydi? İnanın böylesi bir durumda ilişkilerimiz çok farklı olurdu.

100 gönllü bile bizleri bu gün bu şekilde konuşur hale getirebildi. Tekrar ediyorum diyasporamız her zaman doğruları bilmeli ve devletimizin yaşadığı süreçlere dahil edilmeli. Sadece devlet yöneticileriyle birlikte fotoğraf çektirmek ve yemek sofralarında yan yana oturmak bu ilişkileri ileriye taşımak için yeterli olamaz.

A-İ: Sık sık geriye  dönüşçülerle konuşuyoruz. Onlar arasında dini olarak radikal tavırlar içerisinde olanlara rastlamadık, hatta bir çoğu camiye bile gitmiyorlar. O zaman sanki müslümanlığı yayacaklarmış gibi bir korkunun varlığı nereden kaynaklanıyor?

S.Gogua: Bu sovyetler döneminden kalan bir düşünce. Sürgünden bu yana 150 yıl geçmesine rağmen herkes kendi dinini yaşamaya devam ediyor. Ancak elbetteki hepimizi ortak paydası aynı ulusun bireyleri olmamız.

Sürgün’ün gerçek nedeni nedir? Bu konuda doğruyu kim söyleyebilir? Rus Çarlığı bu işin sadece bir tarafı. Ancak her ne kadar dile getiremiyorsak da bizden kaynaklanan faktörler de yok mu? Benim dedem tam 112 yaşındaken vefat etti, bana söyledikleri bu gün bile kulağımda: “Soner torunum, asıl problemler bizden kaynaklandı. Komşu komşuyla savaşıyordu, kardeş kardeşe kurşun sıkıyordu. Bizimkiler sırf bu yüzden sürgün yollarına düştüler.” Diyordu dedem. O dönemler bizler de parça parçaydık, toplumun bir kısmı Çarlıktan yanayken, diğer bir kısmı da Osmanlıdan medet umuyordu. Kalan bir avuç vatanseverdi “apsuwara” etrafında birleşip mücadele edebilen. Bu durum size günümüzle de ilgili ipuçları vermiyor mu?

Ulusal ideolojimizden bahsetmiyoruz, çıkarlarımızla ilgili gıkımız çıkmıyor. Bu gün Abhazya için, apsuwara için, mücadele eden kim var?

A-İ: Apsuwara’dan lafta söz eden çok. Ne zaman ciddi bir gelişme olsa o dönem apsuwalıktan bahsedilmeye başlanıyor...

S.Gogua: Kesinlikle  haklısınız. Doğruyu söylemekten neden kaçınalım. Ben de bazen son derece enteresan söylemleri sık sık duyuyorum. Örneğin bazıları “Türkiye’den çok sayıda kardeşimiz gelirse onlarla birlikte Türk kültürü de gelir” diyorlar. Bunu baz alan çoğu Rus uzmanlar da geriye dönüşe olumsuz yaklaşıyorlar ve bunu adeta bir islamlaşma süreci olarak algılıyorlar.

Ama korku ve karşı çıkma bir şey üretmiyor. Tam aksine kapılarımızı açmalı ama kontrolü de kaybetmemeliyiz. Dünya’nın yaşadığı tecrübeler ortada.

Bu gün Abhazya’da da islam dinini yaşayanların radikal unsurlara kulak vermemeleri konusunda da üzerimize düşeni yapmalıyız.

İslam büyük bir dindir. Çok güçlü ve sağlam kaynaklara dayanmaktadır. İnsan yaşamına kastetme ise bu dinde en büyük günahlar arasında yer alır. İnsanın canı, malı ve namusu güvence altındadır.

Günümüzde Rusya içerisinde de 25 milyondan fazla insan bu dine inanıyor. Elbetteki ben sadece radikal düşüncelerden  ve vahabizmden sözetmiyorum. Abhazya’da her türlü kötülüğün önüne geçmeliyiz.

Ayrıca bazıları geriye dönüşle birlikte vatandaşlık konusunda da farklı yaklaşıyorlar. Onlara göre Abhazya’da 100.000 Abhaz var, Türkiye’de ise 500.000. hal böyle olunca bu şekilde yapılacak olan seçimlerin sonucunda diyasporadakilerin tamamı oy kullanırsa, Abhazya’nın kaderini Abhazya dışındakiler belirlemiş olurlar.

Ama siz diyasporadakileri sık ve doğru bir şekilde bilgilendirirseniz, onları yaşadıkları yerlerde ziyaret edip abhazyanın içinde bulunduğu ortamı kendilerine olduğu gibi aktarabilirseniz bütün bu endişelerin ne kadar yersiz olduğunu da görebilirsiniz.

Diyasporada yaşayanlar XIX.yüzyıldaki Abhaz-Rus ilişkilerinin yol açtığı felaketi de, günümüzdeki Abhazya-Rusya ilişkilerinin stratejik değerini de gayet iyi bilmekteler. Ama yine de günümüzün politik gerçeklerini diyasporamıza daha ayrıntılı şekilde anlatmayı kesintisiz sürdürmeliyiz. İşte o zaman biribirimizi daha iyi anlar ve karşılıklı gereksiz korkulardan da kurtulmuş oluruz.

Benim gençlik dönemimde bana Rusların bizim düşmanımız oldukları empoze edilirdi. Ancak ben bu tarafa geldikten sonra bu düşüncelerin tamamen değişti. Onların anlatılandan daha farklı bir halk olduğunu bizzat gördüm. Şu anda bir çok Rus arkadaşım var, kendileriyle hem iş, hem de dostluk alanında gayet güzel bir ilişki içerisindeyiz.

Diyaspora sorunlarına girdiğimizde bu tip konulara da girmeden olmuyor gördüğünüz gibi...

A-İ: Peki günümüzde nelerin yapılması gerekiyor?

S.Gogua: Rusya ile Türkiye arasındaki krizi mi soruyor sunuz? Bu konuda özellikle de Abhazya’nın uygulamakta olduğu politikaları anlatmak açısından çok değişik yerlerden diyaspora üzerinde çalışma yapma talepleri sözkonusu. Günaydın arkadaşlar!  Şimdiye kadar nerelerdeydiniz? 2008 yılında parlamentoda bulunduğum dönemlerden itibaren Abhazya’nın politikaları hakkında diyasporayı sürekli bilgilendirmeliyiz diye yırtınıp durdum.

Diyaspora da  bu konuda ilk adımın atılmasını da ben organize ettim. O dönem Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosluğunda Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya gelmelerine aracı oldum. Bu süreç aynı şekilde devam ettirilebilseydi bugün diyasporada yaşayanlar da Abhazya-Rusya ilişkilerini en azından bizler kadar ayrıntılı biliyor olurlardı ve bizlere tam destek verirlerdi.

Unutmamalıyız, bu kardeşlerimiz aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdırlar ve asla yaşadıkları yerin aleyhinde bir tutum içinde olmazlar.

Ben düşürülen uçağın sadece bir mazeret olduğunu gerçekte ise Türk-Rus ilişkilerinde ciddi bir eksen kayması olduğunu düşünüyorum. Zira o uçak düşürüldüğünde beraberinde gelecek olan tepkilerin hesap edilmemiş olması düşünülemez.

Ancak, bumun karşılığında Amerika ve Avrupa Birliği Türkiye’ye ne vermiş olabilir? Bence hiç bir şey. Başından beri Türklerin kendi pazarlarını ve politikalarını oluşturmasına zaten hiç sıcak bakmadılar. Oysaki Türkiye’nin en öncelikli politikalarından biri Başbakan Ahmet Davudoğlu’nun fikir babası olduğu “Komşularla sıfır sorun” politikasıydı. Ancak günümüzde bu politika tamamen ters dönüp “Sıfır komşu” politikasına dönüşmüş bulunuyor. Suriye konusunda tam bir bataklığın içindeler, Rusya ile de savaşın eşiğindeler. Tüm komşularla sorun yaşayarak ülkeyi güçlendirmek nasıl mümkün olabilir ki?

Ben bu politikaların doğru olduğunu sanmıyorum. Ama yine de bu politikaların ve Türkiye’nin ekonomik durumunun etkilediği insanlar arasında diyaspora mensuplarımızın bulunduğunu da biliyorum. Ancak bizler diyasporamızı adam gibi bilgilendirebilseydik onlar Türkiye için Amerika veya Avrupa Birliğinden önce Rusya’nın dostluğunun daha değerli olabileceğini bilirlerdi.

Ancak takdir edersiniz ki ben tek başıma diyaspora da bu konu üzerinde çalışma yapamam. Bunun için hem Abhazya’nın hatta hem de Rusya’nın destekleri gerekir.

Örneğin bugün Abhaz televizyonu neden uydudan yayın yapacak düzeyde değil? BTD Uydusu aracılığıyla abazaça, türkçe ve arapça yayınlarla diyasporamıza neden ulaşılmaz? O zaman insanlarımız Abhazya’nın reel durumunu stratejik hedeflerini ve politikalarını daha net bir şekilde anlamaz mıydılar? Yabancı ülkelerde yaşayan kardeşlerimiz her an anavatanlarının sesini duysalar fena mı olur? Ben 2008 yılında bir çalışma yapmıştım, ancak o dönemde ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu konu gündem bulamadı. Bu gün ise sınırları kapatmayı ve ticareti durdurmayı konuşuyoruz...

A-İ: Bu arada siz diğer bir projenizden söz etmediniz. Çeşitli alanlarda yılın en iyilerini seçmiştiniz.

S.Gogua: Evet, bu da bizim projemiz. Sovyetler döneminde alanında başarılı olan insanları boşuna onore etmiyorlardı. Halkı ve devleti için yararlı işler yapan kişileri öne çıkarmak, onların emeklerini değerlendirmek her zaman iyi bir motivasyon olmuştur. Bizler de her yıl kendi alanında başarılı olan gençlerimizi belirleyip ödüllendirme kararı alarak uygulamaya koyduk.

Bu gün çok sayıda yetenekli gencimiz bulunuyor güreşte Denis Tsarguş, tenis de henüz 15 yaşında olmasına rağmen ciddi başarılara imza atmış olan Alen Ayüdzba gibi gençler ülkemizi dış dünyada başarıyle temsil ediyorlar. Bundan daha etkili bir dış politika var mı? Gal bölgesinde abazaça öğretmenliği yapan kızımız... O tam bir yurtsever... Ayrıca Askeri Hastahanede görev yapan Dr. Nart Gamkiya, müzik kültürümüze eşsiz katkıları olan Otar Huntzariya ve milyonlarca dolarlık sera yatırımını Abhazya’da gerçekleştiren Cemal Ajvüanba... Bu tip değerlerimizin isimlerini her zaman insanlarımıza duyurmalı ve değerlerini bilmeliyiz.

Bu yüzden de bir gece düzenleyip kendilerinin de katılımıyla ödüllerini takdim ettik. Ödüllerimizin çok büyük veya çam sakızı misali olması değil burada önemli olan, önemli olan insanlarımızın çabalarının takdir görmesi ve onların moral olarak motive edilmeleridir.

A-İ: Söyleşi için teşekkürler. Bundan böyle de yürüteceğiniz sosyal yardım projelerinde başarılar diliyoruz. 

İçerik dağıtımı beslemesine abone olun.